İskenderun Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı düzenleyen Yavuz, ‘’Keşke Türkiye henüz işin başında Suriye’nin kuzeyinde uluslararası güçlerle birlikte bir Güvenlikli Bölge oluştursaydı mültecilerle ilgili bir sorun yaşamazdı’’ dedi.
Haber Giriş Tarihi: 08.09.2016 20:27
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.flashgazetesi.net/
Dış Politika-Güvenlik Politikası Uzmanı, Dörtyollu Prof. Dr. Celalettin Yavuz Suriye’deki gelişmeleri değerlendirdi. İskenderun Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı düzenleyen Yavuz, ‘’Keşke Türkiye henüz işin başında Suriye’nin kuzeyinde uluslararası güçlerle birlikte bir Güvenlikli Bölge oluştursaydı mültecilerle ilgili bir sorun yaşamazdı’’ dedi. Prof. Dr. Celalettin Yavuz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye harekâtıyla ve gelişmelerle ilgili şunları söyledi: “24 Ağustos 2016 sabahı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nin Karkamış bölgesinden, Suriye’nin kuzeyindeki Cerablus’a Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’na destek için girmesi ülke çapında sevinç yarattı. FETÖ’cü darbe girişimiyle itibar ve imaj kaybına uğrayan TSK, bu sınırlı çaptaki harekâtla moral ve teveccüh buldu. 12 saat içerisinde bu sınırlı hedefler ele geçtikten sonra bölge halkı da “Nihayet!” diyerek, albayrağın gölgesinde yaşadığını, can ve mal güvenliklerini korumakla yükümlü bir devlete mensup olduklarını anladı. Bu arada Cerablus’un güneyinde PKK’nın Suriye uzantısı PYD-YPG de kısa bir süre önce Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında daha güneydeki stratejik Menbiç kasabasını ele geçirmişti. SDG’nin en azından %75’i PYD’nin silahlı kolu YPG’den oluşmaktadır. Yani bir bakıma Menbiç PKK-PYD’nin elindedir. Bunun üzerine Türkiye; “PYD’nin Fırat’ın batısına geçmesi kırmızıçizgimizdir!” çıkışı delinmişti. TSK ve PYD’nin bölgede çatışma riski FETÖ darbe girişimi sebebiyle hassasiyeti artan ABD ile ilişkileri de etkiledi. TSK, Suriye’ye girdikten sonra Esad rejiminden “TSK’nin tanklarının Suriye topraklarına girmesi bir egemenlik ihlalidir. Kınıyoruz” şeklinde anlaşmalı bir itiraz geldi. Suriye, bu olayı BM toplantısına götürmedi. Rusya’dan da “Bulunsun!” kabilinden, ancak İran’dan biraz daha yüksek sesle itirazlar geldi. Türkiye, özellikle IŞİD’in Musul Başkonsolosluğu’nu ele geçirmesinden beri Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda yanlış yapmadı. Yeni Başbakan Yıldırım’ın “Düşmanlarımı azaltıp, dostları arttırma” ve “Suriye’nin toprak bütünlüğü”ne vurgu yapan konuşmaları da Esad’ı biraz rahatlatmış olmalı. Cerablus - Kilis güneyindeki Azez arası 100 km’ye yakın ve Mare Hattı olarak biliniyor. Burası büyük ölçüde IŞİD’in kontrolünde idi ve Kilis’e IŞİD mermileri atılıyordu. Bu sebeple uzun bir süredir “Mare Hattı boyunca bir ‘Terörden Arındırılmış Bölge’ tesis edilecek mi? Keşke edilse ve bu şerit çok uluslu kuvvetlerce de koruma altına alınsa!” diye düşünüyorduk. 3 Eylül 2016 öğle saatlerinde TSK’ya ait tank ve zırhlı araçlar, Kilis’in Elbeyli ilçesinden Çobanbey kasabasına girerek bu düşüncemizi de hayata geçirdi. Geç te olsa iyi oldu. TSK’nin Fırat Kalkanı harekâtı, gecikmiş olsa da yerinde ve haklı gerekçelere dayanan bir “Milli Savunma Refleksi”dir. Türkiye gırtlağına kadar “Orta doğu bataklığı”na veya “Suriye bataklığı”na batmışken, bunu göremeyen şaşkınlara veya gördüğü halde etrafını kandıranlara aldırış etmemelidir. Türkiye’nin derdi Suriye’den torak kopartmak değil, kendi aleyhine gelişmelere engel olmaktır. Milletinin güvenliği için yerden göğe kadar da haklıdır! Bundan sonraki hamle Menbiç’ten PYD-YPG’nin çıkartılması, Cerablus-Mare hattının da güneyine kadar inilerek YPG’nin bir oldubittisine engel olmaktır. Şayet Halep güzergâhı elde tutulursa, Halep IŞİD’ten kurtarıldığında Türkiye üzerinden ihracat imkânı da başlatılabilecektir. Esad rejimiyle varılacak uzlaşmaya bağlı olarak Türkmendağı’nın Türk (Türkmen) sakinlerinin yerlerine güvenle dönmelerinin sağlanması da önemlidir. TSK’nin Cerablus’ta Suriye’ye girmesiyle başlayan ve YPG ile de zaman zaman çatışan hareketi ABD Savunma Bakanlığı tarafından başlangıçta tepkiyle karşılaşsa da, zaman içerisinde Türkiye’nin ağırlığı ağır bastığından ABD tarafındaki çatlak seslerde önemli bir azalma başladı. Bölgeye Washington’dan, Moskova’dan, Tahran’dan gelerek kendi güvenliğini sağlayanlar var. Sınırımızdaki bir bölgede güvenliğimiz için düzenleme yapmaya kimse karışamaz! Cerablus harekatıyla birlikte yeniden “Suriye masası”na döndü. Artık burada kalmalı! Ancak şunu da eklemeliyim ki, işin henüz başında ya Suriye Rejimi ile ya Çokuluslu Güçlerle birlikte ‘Güvenlikli Bölge’ oluşturması gerekirdi. Gerekçe olarak da, ‘Türk Halkı’nın can ve mal güvenliğini korumak, Suriye’den gelecek olan çok miktardaki mülteciyi burada barındırmak’ olarak açıklayabilirdi. Bu olmayınca 3 milyonu aşkın Suriyeli ülkemize sığındı. Ben Hükümeti Suriye politikası konusunda eleştirmekteyim ama mültecileri kabulünü destekliyorum. Madem Güvenlikli Bölge oluşturulmadı, mültecilerin gelmesi doğal bir gelişmedir. Diğer desteklediğim konu Türkiye’nin Güvenlikli Bölge kurulması ısrarıdır. Aslında işin başında olsaydı çok iyi olacaktı.” İGC Başkanı Veysel Cıncık da, yaptığı açıklamalar nedeniyle Prof. Dr. Yavuz’a teşekkür etti.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
PROF.DR. CELALETTİN YAVUZ, SURİYE’DEKİ GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRDİ
İskenderun Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı düzenleyen Yavuz, ‘’Keşke Türkiye henüz işin başında Suriye’nin kuzeyinde uluslararası güçlerle birlikte bir Güvenlikli Bölge oluştursaydı mültecilerle ilgili bir sorun yaşamazdı’’ dedi.
En Çok Okunan Haberler